1 Temmuz 2011 Cuma
30 Haziran 2011 Perşembe
29 Haziran 2011 Çarşamba
TEK TÜRKİYE 149.BÖLÜM(FİNAL) ÖZET
Tek Türkiye'de sürpriz FİNAL
“Tek Türkiye Son Karakol” 30 Haziran Perşembe günü muhteşem bir finalle veda ediyor...
4 sezon boyunca izleyicileri ekranlara kilitlemeyi başaran reyting rekortmeni dizi Tek Türkiye Son Karakol, 30 Haziran Perşembe günü ekranlara veda ediyor. Yapımcılığını Salih Aslan’ın, yönetmenliğini Çelik Berksoy’un yaptığı, başrolleri Ozan Çobanoğlu, Müjgan Gönül, Süleyman Karadağ’ın paylaştığı Tek Türkiye’nin son bölümünde heyecan yine dorukta!
Büyük final bölümüyle ekrana gelecek olan “Tek Türkiye Son Karakol”un son bölümünde;
Tarık yoğun bakımdaki ölüm kalım savaşını kazanır ve hastaneden çıkar. Fakat onu kötü bir sürpriz beklemektedir. Oğlu İbrahim kaybolur ve bir türlü bulunamaz. Bu sırada kötüler de cezasını çekmeye başlarlar. Yıllar hızla geçer ve Tarık ile Dila’nın Nevbahar adında bir kızları olur. İbrahim’den hala haber yoktur.
Tarık ve Dila’nın yaşadığı Sağırsu’ya üniversite açılır. Okulda öğretmen ihtiyacı belirince köye bir öğretmen atanır. Göreve başlamak için köye gelen genç öğretmen, köyün girişinde Tarık ile karşılaşır. Genç öğretmeni gören Tarık, köye geldiği ilk günü hatırlar. Ve finalde müthiş olay gerçekleşir...
Samanyolu TV’nin sevilen dizisi “Tek Türkiye Son Karakol” 30 Haziran Perşembe günü saat 20:30'da ekrana geliyor...
Final bölüme yorum yapmak içinhttp://www.samanyolufanlari.com'a tıkla
24 Haziran 2011 Cuma
22 Haziran 2011 Çarşamba
TEK TÜRKİYE 148.BÖLÜM ÖZET VE FRAGMAN

Dila mahkemede, Tarık yoğun bakımda!
Zaim, Kaya Minik hakkında şikayetçi olan herkesi tehdit etmekle görevlendirilir. Fakat işler planladığı gibi gitmez. Kaya Minik'in serbest kalması konusunda çalışma yapanlara engel olmak için, Tarık kendini feda eder.
Hastanede bulunan Dila ise Minik'in mahkemesine katılmak ve bildiği her şeyi anlatmak için arkadaşlarını toplar ve hapishaneden kaçar. Minik hakkında beraat kararı verilmek üzereyken Dila ve arkadaşlarının salona girmesi herkesi şaşırtır. Minik'ten şikayetçi olduğunu belirten Dila, mahkemede bildiklerini anlatırken, Tarık da yoğun bakımda ölüm kalım savaşı vermektedir.
TEK TÜRKİYE 148.BÖLÜME YORUMLAR İÇİN...
http://www.samanyolufanlari.com/forum/viewtopic.php?f=20&p=1020570
15 Haziran 2011 Çarşamba
TEK TÜRKİYE SETİNDEN HABERLER

İyi Hafta sonları bu hafta Konya'da çekilen Tek Türkiye dizisinin setine konuk oluyor.
Dila Hemşire, Doktor Tarık ve Şivan'la yapılan röportajlar, merakla beklenen finale dair ipuçları ve dizinin oyuncularından Müjgan Gönül, Ozan Çobanoğlu ve Süleyman Karadağ ile yapılan sohbet ekrana geliyor. Program ayrıca Mevlânâ Türbesi'ni ve Konya'nın gezilip görülesi yerlerini de ekrana getiriyor.
SAMANYOLU HABER TV / 10.10
Tek Türkiye'nin finali nasıl olacak? - Video
Samanyolu Televizyonu'nun sevilen dizisi Tek Türkiye adım adım finale gidiyor.
TekTürkiye dört sezondur gündemi yakından takip ediyor, oynanan oyunları ve arkasındaki karanlık elleri farklı bir percereden seyirciyle yüzleştiriyordu. Bu yönüyle herkesin büyük beğenisini kazandı, karakterler adeta fenomen oldu.
İyi Haftasonları da bu hafta Konya'daydı. Dizinin setini ziyaret etti, finali öğrenmeye çalıştı. Ancak Tarık da Dila da ser verdi sır vermedi.
"4 yıl boyunca çok zorluklar yaşadık, benim tahminim biraz da seyreden insanlara cesaret vermek için iyi biter ama tersi de olabilir. Havada bir final de olabilir. İnsanlara siz getirin sonunu, nasıl biter diye bir şey de olabilir"
Sevilen karekter Şivan'ın final için senaristlerden bir isteği var.
"Devletin yardımı ve desteğiyle Şivan'ın affını bekliyorum. Şivan affedilsin, kaçak yaşamaktan koşmaktan yoruldum"
Temenniler ise finalin mutlu sonla noktalanması...
Konya ve Tek Türkiye Çekimleri
İyi Haftasonları programında gazete manşetlerinin ardından Konya'nın güzellkleri ve gezilebilecek mekanları anlatılıyor. Konya'da çekimleri devam eden Tek Türkiye dizisi finaliyle ilgili merak edilenler ve çekimlerin kamera arkası görüntüleri ekrana geliyor.
KAYNAK:http://www.samanyolufanlari.com
İNSAN ALDANDI
Yapımcılığını Mustafa Kartal'ın, yönetmenliğini Taner Tunç'un üstlendiği dizinin teknik ekibini ise geçtiğimiz aylarda sona eren dizi Güz Gülleri'nin teknik ekibi oluşturuyor.
Şeytanın insanı nasıl aldattığını işleyen "İnsan Aldandı", her hafta karşımıza farklı hikâyelerle çıkan bir yapım olacak.
Üç sabit oyuncunun yer alacağı "İnsan Aldandı", formatı gereği her hafta değişik oyunculara yer verecekken, bahsi geçen üç isim kesinleşmiş durumda.
Samanyolu Televizyonu'nun yeni projesi olan dizinin bugün itibarıyla çekimlerine başlandığı, SamanyoluFanları'nın ulaştığı bilgiler arasında. İnsan Aldandı'nın ilk bölümünün temmuz ayında yayına girmesi planlanıyor.
Samanyolu'nun yeni dizisi "İnsan Aldandı"nın üç sabit oyuncusundan biri "Akın Erozan" olacak.
kaynak:http://www.samanyolufanlari.com
TEK TÜRKİYE ''SON KARAKOL'' 147. BÖLÜM

Tek Türkiye 147.bölümde bu hafta:Oğlunun sağlığına kavuşması ve Dila'nın kurtulması için bir şeyler düşünmek zorunda kalan Tarık; çaresiz bir şekilde Çetin'deki gizli belgeyi alarak konsolos ile anlaşma yapmaya karar verir. Ama bu iş, sandığı kadar kolay olmayacaktır.
Diğer yandan Dila hastaneye yatırılmıştır. Kado'nun emri ile getirildiği hastanede kendisine "akli dengesi yerinde değil" raporu verilir. Kado, Dila'nın bir an önce öldürülmesi için doktorla anlaşma yapar. Onu, hastalığı hayli ilerlemiş olan kişilerin koğuşuna yerleştirir ve ölüme terk eder. Fakat Dila'nın karşısına, kendisine yardım edecek çok önemli isimler çıkar.
147.bölüm fragmanı
TEK TÜRKİYE 147.BÖLÜM İZLE
KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNİN KONUKLARI

Cibuti’den Nijerya’ya, Filistin’den Kalmakistan’a kendi ülkemde dünya turu!
14-15 Mayıs tarihlerinde Konya 36 ülkeden farklı simaları, dilleri ve kültürleri ağırladı. Konya Büyükşehir Belediyesinin organize ettiği öğrenci buluşması ve ülke tanıtım günleri oldukça yoğun ve güzel geçti. İlk gün stantlardaki yerlerini alan yabancı öğrencilere çocuk şenliği eşlik etti. Bütün çocuklar yabancıların yaptığı gösterilerde doyasıya eğlendi ve çıkıştaki stantlarda onlara ait kültürlerini yansıtan objeleri inceleme, bakma ve kültürleri tanıma fırsatı buldu.
İkinci gün ise Risale Nur Şöleni ile bizleri ağırladılar. Güzel bir gençlik şöleninden sonra yine kültürlerini tanıttılar ve aslında karşılıklı alışverişte bulundular.
Konuklarını yöresel kıyafetleri ile karşılayan öğrenciler oldukça sempatiklerdi. Kendi kültürlerine has yemeklerinin tadına bakma imkânı bulurken, el dokuma seccadelere, takkelere, elbiselere de rastladık. Oldukça verimli geçen ve hem bize yakın hem de keşfedilmesi gereken bir gezi oldu bizler için.
Bizler de bulmuşken birkaç soru yönettik kendilerine. Buluşma hakkında kısa görüşler:
Türkmenistan, Maya Saatova, Nurgeldi Çargarov
Maya Saatova
Maya Saatova, Türkmenistan Aşkabat’tan gelmiş Türkiye’ye. Selçuk Üniversitesinde hemşirelik bölümü okumakta.
Neden okul olarak Türkiye’yi seçtiniz?
Çocukluk hayallerimi süsleyen dışarıda okuma tutkusu beni buralara getirdi.
Nurgeldi Çargarov
Türkmenistan’daki Türk kolejlerinde eğitimini tamamlamış ve Selçuk Üniversitesi sınıf öğretmenliği 2. sınıfta okumakta. Orada sevip, tanıdığı Türkiye’yi keşfetme heyecanı onu buralara getirmiş.
Bu kadar yelpazenin farklı yönlerini bulmuşken Türkiye hakkındaki izlenimlerini de sormadan geçemiyoruz.
Yaşanabilecek bir şehir olarak gördükleri Konya’yı sakin bir yer olarak buluyorlar. Çok sıcakkanlı buldukları insanlarını da çok sevmişler.
Peki, buradaki ilgiyi nasıl buldunuz?
Çok çok iyiydi. İnsanları sıcakkanlılar, çok ilgileniyorlar ve merak ediyorlar. Nerden geldiler, ne için buradalar diye. Bizler de onların bu sorularını yanıtlarken kendimizi, kültürümüzü tanıtma imkânı bulduk.
Afganistan, Mucirrahman Timur
Mucirrahman Timur
Mucirrahman Timur, Afganistan’dan gelmiş. İlahiyat mezunu olan Mucirrahman, İslam tarihinde yüksek lisans yapmakta.
Neden okul olarak Türkiye’yi tercih ettiniz?
Müslüman ülke, kardeş ülke o yüzden tercih ettik. Başka Batı ülkelerine gidebilirdik ama oraların maneviyatı güzel değil.
Sizde bıraktığı izlenim nedir?
Konya, insanları bakımından ve kültür olarak çok güzel bir şehir. Sosyalleşme ve iyi şeyler adına çok şeyler öğrendik burada. Buranın halkını tanıma fırsatı bulduk ve bizler de elimizden geldiği kadarıyla kendi kültürümüzü, insanımızı tanıtmaya çalışıyoruz.
Afganistanlıları bulmuşken Mevlana’yı sormadan geçemiyoruz. Burada görmek nasıl bir duygu?
Hz. Mevlana zaten bizden gelen birisi. Bizim dedemiz Belh şehrinden gelmiş buralara biz de onu takiben geldik. Bağımız hiç kopmadı, inşallah hiç kopmayacak. Bu manevi köprüler var bizde. Onun için de geldik. Osmanlı döneminden şu ana kadar Afganistan ile Türkiye arasında kardeşlik var. İnşallah bu kopmayacak daha da güçlendireceğiz bu bağları.
Yoğun ilgiyle geçen zamanların ardından karşılıklı kültür paylaşımları olmuş. Stantta tanıttıkları objelere göz attığımızda; el dokumaları seccadelere, elbiselere, takkelere, renkli sofra bezlerine, çaylardan yeşil çaya, tomurcuk çayına ve nebat isimli kristal şekere rastladık.
Suriye, Mahmut el Seyit
Mahmut el Seyit
Stantları gezerken bize yakın bir ülkeye daha uğrak veriyoruz. Güler yüzlü ve besmele ile bizi karşılayan Suriyeli Mahmut el Seyit, Halep’ten gelmiş. Yabancı öğrenci sınavına tabi tutulan Mahmut bu sınavı geçmiş ve Konya’yı seçmiş.
Ülkesine çok benzettiği Konya’dan bir o kadar da memnun. Bu yüzden tercihlerinde gelen İzmir ve Trabzon’u tercih etmemiş. Burada İslam’ın güzel yaşandığına dikkat çekerken, camilerin ve dini mekânların fazlaca olmasının da ayrı bir güzellik olduğunu söylüyor. .
Peki, gezme ve tanıma imkânı buldunuz mu?
Elbette. Hz. Mevlana’yı hem gezme fırsatı buldum hem de hayatını okuma imkanı. Yine buradaki farklı başka mekanlara gittim ve oralarda kaldım.
Meheran Kemdio, Akif Yun
Meheran Kemdio ve Akif Yun
Meheran Kemdio ve Akif Yun Pakistan’dan gelmişler. Türk okulundan mezun olduktan sonra burada ilahiyat fakültesinde okumaktalar. Mevlana Hazretlerini önceden Muhammed İkbal’in anıt mezarından tanıyorlar.
Ve belirttiklerine göre Konya’ya ilk defa Pakistanlılar stant açmışlar. Daha önce Ankara, İzmir ve İstanbul’da kültürlerini tanıtma imkanı bulmuşlar. Şimdi de kendilerine samimi ve sıcak gelen bu şehirde bu imkanı yakalamışlar.
Stantlarında milli kıyafetlerini, bayraklarını, Pakistanlı şairleri Muhammed İkbal’i, Urdu dilini, haritalarını ve paralarını tanıtma fırsatı bulmuşlar.
Gusti
Endonezya, Gusti
Gusti Endonezya’dan gelmiş Türkiye’ye. Selçuk üniversitesi ilahiyat öğrencisi. Gusti arkadaşlarının aksine pek alışamamış bu şehre.
% 90’ı Müslüman olan bir ülkeden gelmiş. Haliyle Mevlana’yı tanıyor ve burada da ziyaret etme fırsatı bulmuş.
Stantta; hediyelik eşyalardan maskelere, müzik aletlerinden halk oyuncaklarına kadar pek çok çeşit sergilemişler.
Recep Fazıl
Tanzanya, Recep Fazıl
Recep Fazıl Tanzanya’dan gelmiş. İlahiyat Türkçe hazırlık sınıf öğrencisi. Türk kolejinden mezun olan Recep Fazıl değişik kültür ve çevre görmek için tercih etmiş Türkiye’yi. Türk insanı hakkında güzel izlenimler edinmiş. Nazik ve güzel bulduğu bu şehrin insanlarından oldukça memnun.
Yoğun ilgiden de memnuniyetini ifade ederken biz de standa bir göz atıyoruz. Biblolar, müzik aletleri, figürler, maskeler ve daha türlü objelerin yer aldığı stanttan Tanzanya esintileri ile ayrılıyoruz.
Zahit Dallatov
Zahit Dallatov Tacikistan’dan gelmiş. Matematik 1. sınıf öğrencisi. Oradaki Türk okulunu memnun olarak bitiren Zahit, eğitim hayatına burada devam etmek istemiş. Ve umduğu gibi de bulmuş Türkiye’yi.
Tacikistan, Zahit Dallatov
İzlenimleriniz nelerdir?
Bizim şehir gibi saygılı insanlar mevcut burada. Misafirperverler ve bize benziyorlar.
Ortamı nasıl buldunuz?
Doğrusu bize de sürpriz oldu. Bu kadar ülke olduğunu bilmiyorduk. Hem onları tanıma imkânı bulduk hem de Türklere kendi kültürlerimizi tanıtma imkânı. Çok güzel bir organizasyon olmuş, bizler çok memnun kaldık.
9 Haziran 2011 Perşembe
TEK TÜRKİYE ''SON KARAKOL '' 145. VE 146.BÖLÜM
Samanyolu'nun sevilen dizisi Tek Türkiye "Son Karakol", yeni bölümü ile ekrana geliyor...
Senaryosu gerçek olaylardan uyarlanan, “Tek Türkiye Son Karakol”da bu hafta;
Çetin, başına gelecekleri anlamış gibi davranır. Ailesinin kurtulması için, düşmanı da olsa birini öldürmek zorunda bırakılan Tarık, ikilemde kalır. Ancak son anda aldığı bir habere göre Çetin’le karşı karşıya gelmesine gerek kalmadığını öğrenir.
Dila ve oğlu, Erol tarafından kaçırılmıştır. Serbest bırakılmaları, tek bir şarta bağlıdır. Tarık, daha önce öldürmeyi planladığı Çetin’i bu kez hapisten kurtarmak için kendini tehlikeye atar. Planını uygulayan Tarık, ailesine kavuşmak üzereyken Kado ile karşı karşıya gelir. Ancak Kado’nun elinden kurtulmak o kadar da kolay olmaz.
145.bölümün tamamı:http://www.kure.tv/dizi/30-tek-turkiye/tek-turkiye-145-bolum/146-Bolum/90796/
Tek Türkiye Son Karakol 146. bölümde bu hafta:
Dila, gizli belgelerin izini sürüyor!
Tarık, çaresiz bir şekilde eşini ve oğlunu kurtarmak için ne yapabileceğini düşünmeye başlar. Bu sırada Kado'nun elinden kurtulan Dila ve Çetin bambaşka işlere koyulur. Eline çok önemli belgeler geçen Dila, öğrendiği bilgilerin işine yarayacağını düşünür.
Mahkemede bildiklerini anlatmaya karar veren Dila, başına geleceklerden habersizdir. Diğer taraftan Zaim, örgüt içinde çıkan isyandan yararlanmak için fırsat kollar. Önder ile pazarlığa oturan Zaim'in farklı istekleri vardır.
146.bölümün tamamı; http://www.kure.tv/dizi/30-tek-turkiye/tek-turkiye-146-bolum/147-Bolum/91131/
TEK TÜRKİYE hakkında bunlar ve daha fazlası için http://www.samanyolufanlari.com tıkla
TEK TÜRKİYE ''SON KARAKOL '' 143. VE 144.BÖLÜM
Yolda açılan ateş sonucu Dila’nın oğlu İbrahim, ağır yaralanır. Ancak hakkında tutuklama kararı olduğu için, oğlunu hastaneye götüremez. Oğlunu kaybetmek üzere olan Dila’ya ancak Çetin yardım edebilir. Ne var ki; Çetin hakkında infaz kararı çoktan verilmiştir.
143.bölümün tamamı: http://www.kure.tv/dizi/30-tek-turkiye/tek-turkiye-143-bolum/144-Bolum/90051/
TeK TüRkiYe 144.bölümde bu hafta:
Ağır yaralanan İbrahim için acil kana ihtiyaç duyulur. Kan grubu uyuşan sadece Kado vardır. Ama O, bunun karşılığında çok ağır isteklerde bulunur. Oğlunun başucundan ayrılmayan Tarık ise, apar topar hapishaneye götürülür.
Çetin, Dila’nın kurtulması için ifadesini değiştirir ancak aynı şeyi Tarık için yapma konusunda kararsızdır. Bu arada olaylardan haberdar olan Kado, Tarık’a kurtulması ve ailesinin can güvenliği için Çetin’i öldürmesi gerektiğini söyler. Kurtuluşu için başka çaresi olmadığını anlayan Tarık, büyük bir suç işlemenin eşiğindedir.
Tek Türkiye, yeni bölümüyle bu akşam 20:30'da Samanyolu TV'de...
144.bölümün tamamı:http://www.kure.tv/dizi/30-tek-turkiye/tek-turkiye-144-bolum/145-Bolum/90455/
TEK TÜRKİYE ''SON KARAKOL '' 141. VE 142.BÖLÜM
Tutuklanmaktan son anda kurtulan Çetin, kötülükte sınır tanımaz. Dila’yı ele geçirir ve türlü işkencelere maruz kalır. Her zamanki dayanıklılığını bu sefer gösteremeyen Dila, suç dolu bir ifadeyi imzalamaya zorlanır. Karısını kurtarmak için çabalayan Tarık ise, sürpriz bir isimden destek alır.
141.bölümün tamamını izlemek isteyenler için:http://www.kure.tv/dizi/30-tek-turkiye/tek-turkiye-141-bolum/142-Bolum/89271/
Tek Türkiye 142.bölümde bu hafta:Dila yakalanır ve etrafı polislerle çevrelenir. Tutuklanmak üzereyken, aniden rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır. Hamile olduğu anlaşılınca, bebeği ya da kendi hayatı arasında seçim yapmak zorunda kalır.
Tarık, Dila’nın verdiği kararı öğrenince, yakalanıp hapse atılma pahasına da olsa, hastaneye gider. Ancak bu kararı değiştirmeye yeterli olmaz. Bu arada, Çetin yakalanır ve hapse atılır. Örgüt ise, Çetin’in konuşmasından çekinir ve onu öldürme kararı alır.
142.bölümün tamamı:http://www.kure.tv/dizi/30-tek-turkiye/tek-turkiye-142-bolum/143-Bolum/89641/
28 Nisan 2011 Perşembe
TEK TÜRKİYE''SON KARAKOL''139.ve 140. BÖLÜM
Bu arada; karakol, örgütün üyeleri tarafından işgal edilir. Zor durumda bırakılan Dila ise, bunun sorumlusunun kim olduğunu öğrenmekte hiç gecikmez. Ölüme çok yakın olmasına rağmen, Zaim’e hesap sormaya karar verir.
139.bölümün tamamı izle:
Zehra bu kez de rahat nefes alamıyor!
Tek Türkiye 140.bölümde;Gerçeklerle yüzleşmeye karar veren Zaim, aklını meşgul eden sorulardan da kurtulur. Bir kardeşi olduğunu kabul ederek geçmişin yükünden kurtulmak isteyen Zaim, artık eski hataları tekrar etmek istemez.
Zehra ise Bahoz ile birlikte kaçabilmek için planlar yapar. Ancak örgüt, onları rahat bırakmamakta kararlıdır. Bu arada Tarık ve ekibi, bir yandan ilçede huzuru sağlamaya çalışır bir yandan da karşılaşacakları kötü sürprizlerden habersiz Zehra ve Bahoz'a yardım eder
Tek Türkiye, 140. bölümü ile 28 Nisan Perşembe 19:40'da Samanyolu TV'de...
140.bölümün tamamı izle:
TEK TÜRKİYE''SON KARAKOL''137.ve 138. BÖLÜM
Tek Türkiye 138.bölümde;Yapımcılığını Salih Asan’ın, yönetmenliğini Çelik Berksoy’un yaptığı, başrolleri Ozan Çobanoğlu, Müjgan Gönül, Süleyman Karadağ’ın paylaştığı Tek Türkiye’de heyecan, bu hafta da tüm hızıyla devam ediyor…
Senaryosu gerçek olaylardan uyarlanan, “Tek Türkiye Son Karakol”da bu hafta;
Zehra, uğradığı haksızlıktan kurtulmak için, uygun bir an bekler ancak hiç hesapta olmayan olaylarla karşılaşır. Zehra’yı infaz ile cezalandıran Zaim, bir yandan da, Dila’yı da ele geçirmek için fırsatları değerlendirir. Bu arada, babasının ölümü ile ilgili önemli bir ipucuna ulaşan Zaim, şüphelerden kurtulmak isterken öğrendiği gerçeklerle derinden sarsılır.
Zehra’yı kurtarmak için hazırlanan Dila, yakalanıp hapse atılır. Ailesinin başına gelenlere inanamayan Tarık, ne yapacağını şaşırır. Masum halkı korumak için koşturan Tarık, Dila’yı kurtarmak için harekete geçer.
138.bölümü izle:
TEK TÜRKİYE''SON KARAKOL''135.ve 136. BÖLÜM
Zehra’nın kurtulması için Kado’nun her türlü tehlikeyi göze alıyor olması Bahoz’un da dikkatini çeker. Bunun üzerine Bahoz, Zehra’nın kurtuluşu için O’nu ağabeyi ile birlikte uzaklara göndermenin tek çözüm olduğunu düşünür.
135.bölüm izle
Tek Türkiye 136.bölümde;Örgütün kirli faaliyetlerini ortaya çıkaracak bazı belgeler bulunur. Dila ve ekip arkadaşları, bu belgeleri saklayabilmek için mücadele ederler. Bu yüzden hedef şaşırtan Ümit Erleri, içlerindeki ajanı yakalamayı başarırlar.
Çaresiz kalan Zehra, zorla evlendiği adam ile birlikte yaşamaya razı olur. Ancak Bahoz, Kado’nun Zehra’ya sahip çıkmadığını görünce çok öfkelenir. Zehra ise, kurtuluşu için kime sığınacağını şaşırmıştır.
136.bölüm izle
TEK TÜRKİYE''SON KARAKOL''133.ve 134. BÖLÜM
Bu arada Hasan, Çetin’in kaçırıldığını öğrenmiştir. Oldukça telaşlanan Hasan, ne olursa olsun O’nu kurtarmanın bir yolunu bulmaya kararlıdır. Hatta kendini feda etmeyi bile göze almıştır. Çünkü Songül’ün yaşaması için babasının böbreğine ihtiyacı vardır.
Zehra’nın yıllar sonra babasıyla yakınlaşması, örgüttekiler tarafından yanlış anlaşılır. Bunu koz olarak kullanmak isteyen Önder, Zehra’ya bir teklifte bulunur. Zor durumda kalan Zehra, örgütten kaçıp kurtulmanın yollarını düşünmeye başlamıştır. Zohar ise, kızının intikamını almak için, Zaim’in peşine düşmüştür.
133.bölümün tamamını izle:
Tek Türkiye 134.bölümde;Zaim’den intikam alan Zohar, yine de öfkesini dindiremiyor. Örgütten de intikam almak için çılgınca bir plan hazırlar. Bu yüzden Ümit Erleri, ister istemez yeni bir politika izlemek zorunda kalır.
Bu arada Zehra, verilen infaz cezasından son anda kurtulmayı başarmıştır. Ancak hiçbir şey istediği gibi gerçekleşmez. Zehra’nın kaçıp kurtulmuş olması, daha acı sonuçları da beraberinde getirir.
İgor ise, kendini bekleyen tehlikelere karşı hazırlıklıdır. Ajan olduğu anlaşılan İgor, Zehra için hayatının sona erdirilmesini göze alır.
134.bölümün tamamını izle:
TEK TÜRKİYE''SON KARAKOL''131.ve 132. BÖLÜM
Bu arada, Tarık ve Dila’yı zor günler beklemektedir. Yaşadıkları zor günleri birlikte atlatan çift, şimdi daha büyük bir imtihanla karşı karşıyadır. Çocuğunun hastalığı ile sarsılan Doktor Tarık, eli kolu bağlı bir şekilde beklemektedir. Çocuğunu kurtarmak için her türlü yolu deneyen Tarık ve Dila, çaresizlik içindedir.
Örgütün kendisi için acımasız bir plan kurduğunu anlayan Çetin, artık gerçekleri görmeye başlamıştır. Kızı ve eşinin öldürüleceğini öğrenen Çetin, onlardan önce davranmak zorundadır. Bunun için akıllıca bir plan hazırlar ancak uygun zamanı beklemesi
gerekmektedir.
131.bölümün tamamını izle:
Tek Türkiye 132.bölümde;Öfkesi artan Önder, tüm çocukları ve kendisine karşı çıkan kadınları öldürmeye karar verir. Bunun üzerine her ayrıntısını düşündüğü operasyon planını gerçekleştirmeye karar verir. En zor görev Zohar’a verilir. Operasyonda O da bizzat yer alacaktır. Fakat saldırı düzenleyecekleri grubun içinde kendi kızının da olduğunu öğrenir. Bu gerçek, Zohar’ı çok zor durumda bırakır.
Gerçeklerin farkına varan Çetin, kızını ve eşini kurtarmak için her şeyi göze almıştır. Yapılacak tek şey; sevdiklerini kurtarmak için örgütü kandırmaktır. Bunun için çok dikkatli olması gerekmektedir. Ancak aksilikler, yakasını bırakmaz. İşler planladığı gibi gitmeyince kızının da hayatı tehlikeye girer. Yıllarca babalık yapmadığı için kendini affettirmeye çalışan Çetin, kızının sona yaklaştığına şahit olur.
132.bölümün tamamını izle:
TeK TüRkİyE bölümleri,hakkındaki haberler,oyuncuları ve muhteşem dila&tarık videoları daha fazlası için http://www.samanyolufanlari.com 'a tıkla TeK TüRkİyE bölümleri hakkında yorumlar yap
24 Mart 2011 Perşembe
KEMAL GÜLEN İLE SICAK BİR RÖPORTAJ...

“Zaman zaman http://www.samanyolufanlari.com/index.php ziyaret ediyorum. Başarılı çalışmalarınızı alkışlıyor, sizler gibi dostlarımız olduğu için şükrediyorum…”
Değerli ağabeyimiz Kemal Gülen ile iletişime geçip http://www.samanyolufanlari.com/index.php olduğumuzu ve müsait bir zamanda kendisiyle röportaj yapmak istediğimizi beyan ediyoruz. Röportaj tarihiyle beraber bize geri dönüyor Kemal Ağabey. Kararlaştırılan gün, tam saatinde Samanyolu Televizyonu’nda olabilmek için sabahın yedisinde yola çıkıyoruz. Malum İstanbul trafiği yüzünden görüşmeye kırk dakika kala biz hâlâ yollardayız. Haftanın ilk iş gününün ve yağmurun felç ettiği trafikle cedelleşiyoruz tabiri caizse. Son yarım saat kala Samanyolu Televizyonu’nu arayarak trafik nedeniyle on beş - yirmi dakika gecikeceğimizi bildiriyoruz. Henüz Kemal Ağabey’in de gelmediğini, gelince haberdar edeceklerini söylüyorlar. Kanala yaklaştığımızda tekrar arıyoruz ve Kemal Ağabey’in gelip gelmediğini öğreniyoruz. Kemal Ağabey gelmiş ve kayıttaymış.
Kanala vardığımızda güvenlik görevlisi ağabey yaklaşıyor ve “Buyurun, kime bakmıştınız?” diyor. Biz de “Kemal Gülen Ağabey ile görüşmemiz vardı. Samanyolu Fanları’ndan.” diyoruz. Ağabey bizi içeri alıyor. Danışmadan bilgi alarak bekleme salonuna geçiyoruz. On dakika sonra Radyolar Sorumlusu olan ağabey, “Siz fanlarımız olmalısınız…” diyerek yanımıza geliyor ve Kemal Ağabey’in odasına çıkıyoruz. Kemal Ağabey gelene kadar Erkan Ağabey ile sohbet ediyoruz. http://www.samanyolufanlari.com/index.php gibi büyük bir aileye sahip oldukları için mutlu olduklarını söylüyorlar. Ve Kemal Ağabey geliyor, biraz sohbetten sonra söyleşimize geçiyoruz. Buyurun, sizleri kahve tadındaki söyleşimizle başbaşa bırakalım…
Samanyolu Fanları: Öncelikle teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Bir soruyla başlayalım, Kemal Gülen kimdir, sizin ağzınızdan dinlesek…
Kemal Gülen: Kemal Gülen’in kim olduğu çok önemli değil aslında. Kemal Gülen de garip bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin garip, basit bir vatandaşıdır. Erzurum doğumludur. İlkokulu Erzurum'da, ortaokul ve liseyi İzmir'de okudum. Sonra üniversite için İstanbul’a geldim. 1987 - 1988’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Fakülteyi biraz gecikmeli bitirdim. O yıldan bu yıla doksanlı yıllardan beri İstanbul'dayım. Televizyonun açılış gününden itibaren televizyon ekibindenim. Eğitim sürecim televizyon üzerine olmadı. Daha sonra…
Samanyolu Fanları: Nasıl bir geçiş oldu hukuktan televizyon dünyasına, zorlandınız mı?
Kemal Gülen: O zamanlı yıllar doksanlarda tek televizyon vardı zaten. 91 - 92’lerde özel televizyonlar açılmaya başlandı. Yasası da yoktu, yasal mevzuat da müsait değildi. Buna rağmen Turgut Özal'ın getirdiği açılım süreci, iletişimdeki yenilikler, Avrupa'ya yönelik bir Türkiye olması, telefon santralimizden işte internet bağlantımıza kadar yavaş yavaş ilerleme eğilimi Türk televizyonculuğunu da patlattı. Kanunlar müsait değildi. Fakat televizyonlar onlara rağmen kuruldu. Samanyolu Televizyonu da böyle bir dönemde kuruldu. Kurulduğu yerdeki karşıda Fırat Kültür Merkezi’nin (FKM) fuaye bölümlerinde ilk günlerini orada geçirdi. O dönemde ben de FKM'de çalışıyordum. Bir taraftan okuyordum, bir taraftan FKM'de çalışıyordum. Televizyon da orda kurulunca muhtemelen FKM ile bir anlaşma sağladı televizyon yöneticileri ilk üç beş ayını falan orada geçirdi. Muhtemelen bende de bir ışık gördü televizyoncular. Pek insan yoktu televizyon dünyasından. TRT'den çok kıymetli insanlar vardı. Çok yüksek meblağlarla diğer televizyonlar transfer etmeye başladılar. Sonra o televizyonu karınca kararınca kendince bir personel politikası güttü. Ben de o vesileyle televizyonda başlamış oldum. Bir iki programa sunucu gönderdiler, bir iki program metin yazarlığı verdiler.
Samanyolu Fanları: Muhabirlik yapmışsınız?
Kemal Gülen: Evet, ilk dönemler haber merkezinde başladım zaten. Sonra “Aa, sen bu işe yatkınsın galiba yapabilirsin” falan dediler, ben de baktım sevdim bu mesleği. Sevince meslekte kaldım. İşte o gün bugün ben hâlâ seviyorum bu mesleği. Bizim meslek sadece mesleği yapanın mesleği sevmesiyle başarılı olunabilecek bir meslek değil, muhatap kitlesinin de mesleğin erbabını sevmesi lazım. Bu kalem erbabıysa, yazarsa okuyucusunun oluşması lazım; programcıysa, sunucuysa seyircisinin oluşması lazım ve çürük diş muamelesi yapılmaması lazım. Hiç şu kadar sene içerisinde de sağolsun, seyirci mütehammil. Beni ne ekrandan ne yaptığım programlardan dolayı bir çürük diş muamelesine tabi tuttular. Böyle karşılıklı bir asgari müştereklerde buluşmanın hazzı ve lezzetiyle ve bereketiyle devam ediyoruz.
Samanyolu Fanları: İnşallah devam edersiniz temennimiz.
Kemal Gülen: İnşallah.
Samanyolu Fanları: Samanyolu Haber Televizyonu sürekli yükseliyor. Bunu neye borçlu?
Kemal Gülen: Samanyolu Haber Merkezi’ydi 2005’e kadar. Sonra Samanyolu Haber Televizyonu oldu. 93’ten 2005’e kadar haber merkezinin belli kaideleri vardı, prensipleri vardı. Ve hâlâ o kaideler üzerinde duruyor. Belki yükselen bir değer olması… İnşallah hiç düşmez hem insanların gönlündeki sevgisi, hem de reytingi düşmez… Hep bunun yükselmesinin altında o temel insana verdiği değer, ahlaklı yayıncılık anlayışı, faydalı yayıncılık anlayışı, insanı merkeze koyan, insanın onurunu merkeze koyan, aileyi merkeze koyan, ahlakı merkeze koyan, eğitimi merkeze koyan ve günün şartlarına uygun bir aile modeli… Hem modern bir dünyaya açılsın, teknolojiyle hem dem olsun, uçağa binsin, bilgisayar kullansın, cep telefonu kullansın, iyi saatler taksın, hem de tarihten gelen o süruru, o ahlaki değerleri muhafaza etsin. Aranan insan modeli bu. Bu insan modelini ararken, bu aile modelini ararken, bu işçi, bu memur modelini ararken böyle bir kanal ortaya çıktı. Başarısını biraz oradan görüyorum ve buradan taviz vermeyerek… Dün bir şeyler söylüyordu, bugün aksini söylüyor değil. Dün ne söylüyorsa, temel olarak anne baba hakkı, öğrenci hakkı, öğretmene muhabbet… Ve bunu dizilerinde, bunu haber programlarında, bunu kuşak programlarında devamlı beslemeye çalıştı. Yani stüdyoya getirdikten sonra “Aman ha kavga etmeyin!” demedi. Stüdyoya gelen insanlar da mümkün mertebe kavgadan uzaktı.
Samanyolu Fanları: Doğrularına her zaman sahip çıktı diyebiliriz…
Kemal Gülen: Aynen, doğrularına sahip çıktı. Televizyonun doğruları da milletin bin yıllık, bin beş yüzyıllık oluşturduğunu ilmikten süzerek, geçirerek oluşturduğu doğrular.
Samanyolu Fanları: Ahlaki çöküşü engellemeye çalışıyor dizleriyle, programlarıyla…
Kemal Gülen: Evet, Türkiye'nin böyle bir sıkıntısı var; bütün dünyanın böyle bir sıkıntısı var. Yani evet teknoloji iyi bir şey, bir taraftan da insan olmanın onuru ahlaklı yaşamaya bağlı. Aile içinde ahlak, komşuluk ilişkilerinde ahlak, iş yerinde ahlak, güzel ahlak, yardımlaşma… Bunu korumaya, bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Hatta insanların ihtiyacı olduğu hâlde söylemekten biraz uzak durduğu bir beklenti bu. Hiçbir ihtiyar karşıdan karşıya geçerken aman kimse benimle ilgilenmesin, gençler hâlini tavrını bozmasın demez. İnsan da hâliyle der ki “Ya birisi bana yardım etsin, ben ihtiyarladım artık geçemiyorum ne kadar duyarsız tipler var canım etrafımızda da…” İşte o duyarsızlaşan duyguları tekrar canlandırmak, o sinir uçlarına elektrik vermek, onları harekete geçirmek, ölü hücreleri, ölü insanları, ölü ruhları harekete geçirmek ve mevcut ruhların hayatiyetini sürdürebilmek… Böyle bir geniş misyonu var. Ve her yaptığı çalışmada bu misyonu ortaya koymaya çalışıyor.
Samanyolu Fanları:Buna binaen Türkçe Olimpiyatları giderek büyüyor. Nasıl gelişti bu? Artık Türkçe her yer de, iyi ki de her yerde. İnşallah böyle devam eder.
Kemal Gülen: Ya ben birkaç sene öncesine kadar sadece seyirciydim Türkçe Olimpiyatları’nda.
Samanyolu Fanları: Sunucuydunuz?
Kemal Gülen: Evet. Altıncısında, yedincisinde ve sekizincisinde benim gibi bir adama da böyle bir vazife düştü.
Samanyolu Fanları: Estagfirullah.
Kemal Gülen: Türkçe’yi o kadar güzel kullanan insanlarımız var aslında. Hem güzel Türkçe konuşan, hem Türkçe’yi güzel konuşan… Aradaki nüansa dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunlara rağmen sağ olsunlar Türkçe Olimpiyatları yöneticileri bana teklif getirdiler ben de seve seve kabul ettim. Zaten televizyonumuzun bireysel olarak benim hedefimde idealimde hem güzel bir Türkçe konuşmak hem öyle insanların arasında bulunmak, güzel Türkçe ya da Türkçe’yi güzel kullanmak bir medeniyet işi. Bana 1800'lü yıllardan 1500'lü yıllardan bugüne bir şeyler taşıyabilmek… Ve benim onları anlayabilmem, kavramlar üzerinden onu anlayabilmem, unutmamam. Kelimelerde ufak tefek değişiklikler olsa bile Türkçe sadece kelimelerden ibaret bir şey değil. Bir mimik bile Türkçedir, anlamlandırılabilir. Bir reverans, bir bakış.
Samanyolu Fanları: Atalay Demirci Ağabey, gösterisinde buna çok güzel değinmişti. İnsanların hareketleriyle nasıl bir şeyler anlattığını ve saire… Gerçekten çok doğru.
Kemal Gülen: Öyle, mesela el öpmek Türkçe bir şeydir. Müslüman dünyada el öpme alışkanlığı yoktur. Bu bizim Müslüman olduğumuz için kazandığımız bir alışkanlık değildir. Bunu Anadolu topraklarında bezemişiz. Büyüğe karşı saygıyı nasıl ifade edebiliriz? El öperek ifade edebiliriz. Şimdi siz bunu, el öpmeyi bir Tanzanyalı siyahi üzüm gibi saçları olan kardeşim gelip öğretmeninin annesinin elini öpüyorsa bu şimdi bir Türkçe konuşmaktır. Öbür taraftan mevcut dili güzel konuşabilmek, eğmeden bükmeden, harfleri yutmadan, muhatabın kulağını kirletmeden, kulağından gönlüne kir akıtmadan güzel konuşabilmek… Sağolsun olimpiyat hem milletimiz nezdinde hüsnü kabul gördü. Üç yıldır bana vazife düşüyor ertesi sene bir daha vazife düşüyor oradan anlıyorum ki Kemal Gülen çok kötü yapmamışsın ki ertesi sene sana bir daha vazife düştü. Yoksa çok kıymetli insanlar var bu işi yapabilecek. Kendimle öyle teselli buluyorum. Ama hâlâ bu alanda okuyacağımız eyleme dökeceğimiz çok şey var, bitmeyecek de. Türkçe öyle zengin bir dil, öyle zenginlikleri gün yüzüne çıkaran çok kıymetli kalemlerimiz var. Onlardan beslenerek bu dili hem öğreneceğiz, hem öğreteceğiz.
Samanyolu Fanları: Bizimde katkımız olur inşallah.
Kemal Gülen: İnşallah şimdi Samanyolu Fanları’nın şu kadar bin okuyucusu, takipçisi, destekçisi var. Bir kısım forum sitelerine zaman zaman giriyorum bakıyorum. Dili çok hoyratça kullanıyorlar, harfleri çok hoyratça kullanıyorlar. İşte şu kadar alfabemizde harf var. Ama harfleri, seslileri atıyorlar, sessizleri tutuyorlar, işte iki nokta koyuyor bir burun yapıyor ve saire, alışkanlık haline getiriliyor. Bir iki yapılsa göz ardı edilebilir fakat sürekli alışkanlık hâline getirmek, kelimeden vazgeçmek, harften vazgeçmek, bir kavramdan vazgeçmek, o kavramın içini boşaltmaktır.
Samanyolu Fanları: Kültürümüzü aslında yok ediyoruz.
Kemal Gülen: Bizi besleyen şeydir kültür. Millet olmak demek millet doğmak demek değildir. Millet olunur. Siz bir anne babadan doğarsınız, doğduğunuz insanlar arasında ortak değerler vardır. O değeri bir sünger gibi özümsersiniz, yeni analizler yaparsınız, başka insanları etkileyebilirsiniz. Ve bir millet yeniden oluşur. Yoksa hani ben Türk milletindenim, ya da ben Alman milletindenim, ben İngiliz milletindenim… Hayır, İngiliz bir anne babadan doğmuş olabilirsin ama bir İngiliz medeniyetinin ürünü gibi düşünemiyorsan kapasiten öyle çalışmıyorsa sen o milletten olduğunu söyleyemezsin. Ya da ben Türk milletindenim deyip de bir başka milletin ferdi gibi düşünüyorsam ahlakta, çalışmada, büyükte, küçükte, dinde, diyanette… Hayır, sen bu milletin bir ferdi değilsin, sen bu milletten bir anne babadan doğmuşsun. Bunun için okullar çok önemlidir. Madem teknoloji var; ders siteleri, forum sayfaları milleti yeniden var edebilmek için önemlidir. Çok büyük katkılarınız olacaktır diye ümit ediyorum.
Samanyolu Fanları: İnşallah. Her mesleğin altın sırları, maddeleri vardır. Muhabirliğin, sunuculuğun altın sırları nelerdir? Neler sıralarsınız bize?
Kemal Gülen: Yani öyle bir şey ki… İnsan yürürken nasıl yürüdüğünü düşünmez. Elimi şöyle götürdüm saçıma, nasıl yaptım filan diye düşünmez, yemek yerken… Bir yerden sonra altın sır falan kalmıyor. Yani hayatın o kadar mesleğinle içli dışlı oluyor ki… Onu iyi yapmak için ben ne yapıyorum diye düşünmüyorsun. Ama tabiî temelinde bir eğitimi var. Sunuculuksa bir sunuculuk eğitimi var. Muhabirlikse eğitimi var. Meslek eğitimi var. Demirci olmak istiyorsan demirciliğin eğitimi var, diş hekimi olmak istiyorsan onun da eğitimi var. Bu eğitimler birazcık insanın istinadı varsa yani, ben şimdi hukukçu oldum. Ama üniversite sınavında diş hekimliği fakültesini kazansaydım dişçi olabilirdim, cerrah olabilirdim. Belki bir Mimar Sinan olmazdım ama bir bina dikecek kadar eğitimini aldıktan sonra mimar olabilirdim. Asıl olan meslek eğitiminin dışında, bütün evrensel değerleri kapsayan bir eğitim var. Onu alan insan hangi mesleği yapıyor olursa olsun o mesleği iyi yapar. O evrensel insanî değerlerdir, o ahlak kurallardır, o insanı merkeze oturtarak etrafında bütün kâinatı törpüleyebilmektir. İnsanı sevmektir yani. Sevilmenin ötesinde insanı, yaratılmışı hatta henüz yaratılmamış, yaratılacak olanları sevebilmektir. Yani iki üç sene sonra gelecek bir canlıyı bugünden düşünebilmek… Adımımı ona göre atmam, binamı ona göre yapmam, boğazı ona göre kullanmam, nefsi ona göre kullanmam… Bana bugün tahsis edilmiş. Ben bugün emanetçiyim ve benden sonra gelecek bir nesil var. Benim ona devretmem lazım. Bu işte insan sevgisidir. Bu bir varlığı var edenden dolayı sevmektir. Bu yoksa, bu sevgi yoksa hangi meslekte en iyi olursan ol bir şey eksik kalacaktır.
Samanyolu Fanları: Yani temel değerleri aldıktan sonra tüm mesleklerde başarılı olabilme imkânı var mıdır?
Kemal Gülen: Evet en azından başarısızlık daha absorbe edilir. Yani iyi niyettir. Bir şey yaparsın, çabalarsın yapamadığın taraf olur, muhatapların onu iyi niyetine dayandırır ve seni hoş görür. Ama kötü niyetli olduğunu hissederlerse başarın bile bazılarının gözüne batar. Hem meslekte iyi olabilmek hem insani değerlerde iyi olabilmek… İşte aranan insan modeli, şirket modeli, eğitim modeli budur.
Samanyolu Fanları: Samanyolu Yayın Grubu tanıtımı fanlar tarafından beğenilmiyor, yetersiz bulunuyor.
Kemal Gülen: Direkt ilgi alanıma girmediği için net bir şey söyleyemeyeceğim. Ama tanıtımdaki arkadaşlarla görüşürüz. Yol gösterilir.
Samanyolu Fanları: Toplumsal sorunların çözümü için medyada düşen görev nedir? Yine aynı konular aslında.
Kemal Gülen: Doğru söylüyorsun. Ama zaten hayat aynı zincir içerisinde devam ediyor. Yani aynı şeyleri bundan beş yüz sene önce de konuşmuşlar. Beş yüz sene sonra hâlâ dünya varsa insanlar acaba medyanın o gün kitaplar vardı o gün okul vardı üç yüz sene önce o gün bir medrese vardı. Bunun topluma katkısı ne diye konuşulur. Yani konuşulan şeyler genelde aynı şeylerdir. Şöyle bir soru sorulmaz: “Biz toplumu nasıl perişan ederiz?” Dolayısıyla medyadaki arkadaşlar da temelde biz neyiz, neciyiz, nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, hedefimiz ne, bizim kâinattaki yerimiz ne, dünyadaki yerimiz ne… İnsan olmak ne demek, insanla diğer canlıları birbirinden ayırt eden şey sadece aklı mıdır? Eğer sadece aklıysa neden bu kadar akıllı insanın bir arada olduğu dünyada hâlâ savaş var, hâlâ açlık var, hâlâ nükleer krizler yaşanıyor, hâlâ su problemi yaşanıyor, hâlâ, hâlâ… Hâlbuki diğer canlılar bu meselede akılları olmadıkları hâlde yiyorlar, içiyorlar, ürüyorlar, yaşıyorlar… Böyle bir sorun insan kadar yaşamıyorlar. Aklın ötesinde bir şey var. İşte medyadaki kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın insan denen meçhulü insan denen malum hâle getirmek ve onunla toplumsal meselelere bakabilmek… İnsanın vazifesi şudur, dünyayı güzelleştirmektir, huzur içinde yaşamaktır. Gelecek nesillere güzel bir dünya armağan etmektir. Bunun formülü nedir? Bunun formülü gazetelerde üçüncü sayfa haberlerini büyük büyük vermektir… Hayır değildir. Ya da kadın programlarını… Güzeli göstermektir. Eğriyi usulüne uygun gösterip doğruyu anlatmaktır. Esas olan müspet harekettir. Bir yanlışı herkesin gözünün içine baka baka gösterip bunun doğrusu budur demekten daha ziyade direkt doğruyu anlatabilmektir asıl maharet. İnsanın gözünü, kulağını, kalbini, hayalini kirletmeden, kırmadan direkt doğruyu gösterebilirsek… Biz de bir yazı dizisinde ya da bir televizyon dizisinde, bir sinemada, bir radyo programında… O zaman biz insanlara karşı hürmet etmiş oluruz. İnsan kâinatta hürmete en layık canlıdır. Medyada olsun olmasın bir öğretmen olabilir, bir web sitesinin editörü olabilir, yapımcısı olabilir; hedefinde insan varsa adeta -yanlış anlaşılmasın- karşısında secde edebilecek bir varlık var ben ona öyle hürmet etmeliyim, onun arkasında onu var eden var, ondan dolayı… Böyle bakmayı öğrendiğimizde medya toplumsal meselelerle daha yakından ilgilenir. Yoksa herkes kendini kurtarmanın peşindedir, herkes kendi şirketini kurtarmanın peşindedir. Aman bir başkasının üstü çamur olmuş, aman bir başkası hasta olmuş, öyle olmuş böyle olmuş… Bunları umursamazsa o zaman millet diye bir şey de kalmaz. Herkes fert olur. Fertler arasında sevgi, şefkat, merhamet bağları biter. Millet diye bir şey kalmaz. Dışarıdan gelecek maddi manevi güçlükleri nasıl göğüsleyeceksiniz? Millet şuuruyla göğüsleyeceksiniz. Ben burada oturturken Kars'taki, Artvin'deki, İzmir'deki, Antalya'daki, Edirne'deki bir insanıma oradaki arkadaşım bana itimat ediyor ya da beni düşünüyor diye güvenmem lazım ve aynı güveni onlara vermem lazım. Kemal Gülen ailemizi düşünüyor arkadaş, Kemal Gülen çocuklarımızı düşünüyor, Kemal Gülen mutfağımızı düşünüyor, Kemal Gülen işte kayınpederimi düşünüyor… Yani böyle lokalleştirecek kadar benim bunu verebilmem lazım bir medya mensubu olarak. Ekranlarda gördüğümüz, ekran arkasında çalışan değerli yöneticilerin, gazetecilerin o zaman milletle daha yakın bir teması olur, milletin arasında temas olur. Toplumsal sorunlar böyle çözülür. İçki sorunsa, sigara sorunsa, fuhuş sorunsa, ne bileyim hoşgörüsüzlük sorunsa bunlar sorun mudur değil midir önce bunları belirleyip o sorunun üzerine birlikte gidilebilmeli. İnşallah medyada yavaş yavaş bu algı da artıyor, bu duyarlılık da artıyor.
Samanyolu Fanları: İnşallah. Birde dizilerimizde tüm medya kuruluşlarının katkısıyla ahlak bozan diziler kaldırılsa daha güzel olacak.
Kemal Gülen: Yani evet bizim milli örf, adet, gelenek ve ahlakımızın çok üstünde, o sınırları çok zorlayan yapımlar var. Onların bir kısmı iyi niyetli. Biz kötüyü gösteriyoruz ki iyilerin kıymeti anlaşılsın.
Samanyolu Fanları: Ama bunu izleyen ufak bir çocuk da var bunu da düşünmek gerekiyor.
Kemal Gülen: Öyle değil. Bunu anlamaları lazım. Anlayacaklardır zamanı gelince. Öbür taraftan farklı kanallar açıldı. Daha duyarlı kanallar, radyolar, gazeteler çıktı. Milletin sağduyusuna, milletin inancına, değerlerine… Millet derken illa Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Müslümanlar yaşamıyor; Hıristiyan cemaati var, Ermeni cemaati var, Musevi cemaati var, var… Türkiye’de yaşayan yabancı insanlar var. Yani her biri milletimizin bir parçasıdır ve inanç değerleri vardır. Ermenilerin kilisesi vardır ve kutsaldır, Musevilerin havrası vardır. İnsan bu, sen kimseyi dininden çevirmek yükümlüğünde değilsin. Dolayısıyla bir baskıyla, bir dayatmayla ne bir Müslüman’ı başka bir dine çevirmek ne de başka bir din mensubunu Müslüman'a çevirme yükümlülüğün yok yani. Hele dayatmayla falan hiç yok. Böyle bir şey olamaz. Bu bir terördür. Dolayısıyla medyanın üzerine giderken devlet kontrolü olmalı, RTÜK'ün bir kontrolü olmalı çünkü asgari müştereklerde bütün medyamızın buluşması lazım. Ama ben derim ki milletin kontrolü olması lazım. Filanca kanalda falanca programı beğenmiyorum ben, kendimi ortaya koyuyorum. Mesela Kemal Gülen’i beğenmiyorum arkadaş, haber tarzını beğenmiyorum ya da üslubunu beğenmiyorum. Millet topyekûn bu duyarlılığı göstermeli. Kemal Bey kardeşim ya da yöneticiler, bizim değerlerimizle uyuşmuyor lütfen ya bunu alın ya da biz artık seyretmiyoruz. Şimdi hem seyredecek hem şikâyet edecek… Bu milli denetimin, milletin kendi vicdanını denetleyememesinden kaynaklı. Vicdanıyla arzuların çatıştığı bir yerde arzular ön plana geçiyor. İradeler felç olmuş. Eğitim sistemimiz belki de böyle yapıyor ama işte sizin gibi arkadaşlar, televizyon gazete bir kısım güzel insanlar bu felç olma temayülü taşıyan ruhlara yeniden hayat üfleyecekler. Hani o iradeyi göstermelerini sağlayacaklar. Ben değiştirdim kardeşim, beğenmiyordum değiştirdim. Sen değiştirdin de diğer hanedeki değiştirmiyorsa sorun… Orada arızalı bir ruh yaşıyorsa benim hemen yan komşumda, iki gün sonra üç gün sonra bir yıl sonra o arızalı ruh benim çocuğumla arkadaşlık edecek. Yani ben kapatmakla meseleyi çözmüş olmuyorum.
Samanyolu Fanları: Yardım etmek gerekiyor biraz da olsa…
Kemal Gülen: Yardım etmek gerekiyor. Nasıl ki kalitesiz bir ürünü aldığınızda tekrar aynı ürünü gidip aynı mağazadan almıyorsunuz, tepki gösteriyorsunuz… Televizyon programları için de bu duyarlılığı, bu tepkiyi koymak lazım. Ha beğendiğiniz şey hangi kanalda olursa olsun filanca kanalda ben bu programı beğendim demek lazım yapımcısına. Ben şu kanalda sizin yaptığınız şu programı beğendim, takdir ettim, değerlerimize uygun, teknolojimize uygun, milletimize uygun program. Bunu demek lazım. İnsanlarımızı teşvik edelim. Milletimizin sağduyusuna itimat ediyorum. Gelenimiz gidenimiz televizyonumuzu ziyaret edenimizden anlıyorum. Sağduyusuna itimat ediyorum. Onların ortak aklının yanlış dediği şeyler de genelde yanlış çıkıyor. Bir süre sonra kaldırmak zorunda kalıyorsun.
Samanyolu Fanları: İnşallah, inşallah kaldırılır.
Kemal Gülen: İnşallah, topyekûn medya silkelenerek… Böyle şeyler yavaş yavaş olur hani turnusol kâğıdı değil batırasın çıkarasın… İnsanın hayatı… İnsanın aklının, kalbinin diğer bütün hücrelerinin adeta ikna olması lazım bir değişime. Hele bu yirmi otuz sene aynı mimari üzerine yaşamışsa. Bir hayat değiştirecekse, bir felsefe değiştirecekse, bir görüş değiştirecekse buna zaman tanımak lazım. E yetmiş beş milyon insan bir anda olmaz. Tahammüllü olmamız lazım. Fakat aktif sabır diyoruz. Suyu kendi haline bırakırsan kendine yol bulur gider. Gittiği yerde bir evi mi içine alır bir tarlayı mı su basar bilemeyiz. Su kendi akışı içerisinde, ona ara ara yön vermek gerek. Yol göstermek lazım. Sevgili milletimiz, iyi olan şudur eksik olan şudur. Aydın demek bu demektir. Bir televizyoncu, bir gazeteci, bir üniversite hocası, bir imam, bir futbolcu, bir sanatçı… Millet ekstra paralar vererek bu insanları yetiştirmişse aydın olmalı; entelektüel olmanın gereğidir ki milletine yon göstersin. İyi bir müzik adamı olsun, desin ki sevgili milletim şu müzikler kalitesiz, ruh dünyasını dağıtır; şu müzikler kalitelidir, kendimize getirir. Millet orada tercihini yapsın. Bunu diyecek aydınlara, entelektüellere, gazetecilere ihtiyaç vardır. Kendi hâline bıraktığınızda bilgi eksikliğinden kaynaklanan tercih yanlışlığı olabilir. Maviyi hiç göstermezsen, birini seç: Ya kırımızı ya turuncu. Maviyi nereden bilecek? Mavi de var sarı da var turuncu da var ha, gör bak dokun ona hangisi sıcak hangisi soğuk? Kendin seç. Ama renk sunalım. Samanyolu bir tercihtir, Mehtap bir tercihtir, kültür kanalı, haber bir tercihtir, Yumurcak TV bir tercihtir. Bu tercihi yapmazsan çocuk kanalını nereden bilecek? Ya da bir kültür kanalı olur muymuş olmaz mıymış, nereden bilecek? Ben nereden bileceğim… Öyle bir kanal olursa yaşar, beğenilir ya da beğenilmez. Bak bu da siyasetin zemin hazırlaması… Buna demokrasi diyoruz, herkesin kendi rengini topluma sunabilme özgürlüğü. Ama bir baskı altına almadan ve herhangi bir baskı görmeden sunabilme… Azınlıkların kendilerini ifade edebilme özgürlüğüdür demokrasi. İnşallah medyamız, sizler, dijital platform bu mânâda bir demokrasinin gelişmesine basamak olursunuz, oluruz. Milletimizin kalbinde güzel bir yerimiz olur, hayır duayla yâd ederler…
Samanyolu Fanları: İnşallah hep beraber. Objektif yayıncılığa sahip çıkılıyor mu?
Kemal Gülen: Özellikle son beş - on senedir memlekette bir kavga var. Hani kavgada yumruk sayılmaz diye bir söz var. Dolayısıyla hangi kanal çok objektif diye sorsak böyle bir objektif kanal yok. En azından şurada objektif olunabilir… Biz ona özen gösteriyoruz. Taraflara söz hakkı tanıma… Bir tarafı mahkûm etme ya da yüceltme, öbür tarafa söz hakkı vermeme, bu yanlış. Hiç olmazsa taraflara söz hakkı verebilme… Bu objektifliği sağlayabilmeliyiz. Dünyanın hiçbir tarafında mutlak mânâda bir objektiflik yoktur medyada. Çünkü bir medya kuruluşu varsa sebebi vardır. Sebebini ortaya koymak için onlar çalışırlar. Başta zaten bir taraftır. O tarafların içerisinde mesela demokrasi taraftarıdır, öbür taraf da savaş taraftarıdır, ya da işte değişmeme taraftarıdır. Burada taraf olunur, bu taraf içerisinde hiç olmazsa taraftarlık içerisinde başkasına söz hakkı tanıyabilmektir. Konuştuğunda karşı tarafın dinleyeceğinden emin olmak, karşı taraf konuştuğunda da senin onu dinleyebilmendir. Hukuk zeminindeki bu diyalogları milletle paylaşabilmektir. Gayri hukukla gayri ahlakî bir zeminde diyalogdan bahsetmiyorum. Bütün bu demokrasinin gelişim süreci hukuk zemininde olmalı, ahlak zemininde olmalı. Öbür türlü adı sadece demokrasi olur.
Samanyolu Fanları: Radyo - Televizyon okumak isteyen arkadaşlara neler tavsiye ederisiniz?
Kemal Gülen: Valla benim yolumu izlemesinler yani hasbelkader televizyoncu olmasınlar. Doksanlı yıllarda TRT'nin dışındaki kanallarda birçok arkadaş hasbelkader oldu. Yüzde ellisi iletişimdense yüzde ellisi diğer fakültelerden mezun olmuş gelmişlerdi. Ama bugün artık iletişim fakülteleri çok fazla. Hani müracaatlardan biliyoruz biz. Fakat henüz istihdam alanı az çok az. Televizyonların sayısı sınırlı. Çünkü çok pahalı bir sektör. Hadi şurada da bir televizyon açalım, radyo açalım diyemiyorsunuz. Kanunları var, RTÜK’ü var. Var oğlu var. Havada frekans sınırlı. İsteseniz de siz bir ulusal kanal daha açamıyorsunuz. Semanın frekansları belli, onu zorlayamıyorsunuz. Böyle olunca mevcut istihdam alanları içersinde temayüz etmeli. Yani bir insan “Ben bu şirkete, bu televizyona, bu radyoya yabancı dilimle iyi yetişmiş bir eleman olarak, sosyal bir eleman olarak ve çalışma gayreti en yüksek seviyede bir eleman olarak şu an çalıştırdığınız personelden daha iyi olduğumu iddia ediyorum. Birden fazla yabancı dil biliyorum. İnternet dijital ortam falan filan benim için maşallah… Atlarım zıplarım oralarda.” Ne kadar donanımlı olursa o kadar iyi. Yabancı dil bilirse o kadar iyi. Kendi değerlerlerine sahip çıkarsa o kadar iyi. Bu sektörde belki gelecekteki dijital platformlarda yayın alanları bulunabilecektir daha kolay televizyonlar açılabilecektir. Karasal yayıncılıktan dijital yayıncılığa dönülecek filan… Öyle de olsa Türkiye'nin bir reklam potansiyeli var insanlar çalışırken kazanmak isteyecektir. Bu reklam potansiyeli burada da daha ucuz. Orada iyi olanlar, en iyi olanlar, olmaya çalışanlar bu alanda iş sahibi olacaktır, kendilerine bir hizmet alanı açmış olacaktır. Ama iletişim fakülteleri havalıdır. Geleceğin sunucusu, aktörü, spikeridir, aktristidir falan… Bunun imajına kurban giderse… “Arkadaş ben iletişimciyim.” Bitirdiğinde, “Ne iş yapıyorsun kardeşim?” “Abi ne iş olsa yaparım.” Hayır, bir iletişimci bu cümleyi kuruyorsa dört yılını çok zayi etmiş demektir. Ne iş olsa yaparım diyemez. Dört yıl içerisinde kendine bir hedef belirlemesi gerek. Ben montajcı olmak istiyorum, ben grafiker olmak istiyorum, kameraman olmak istiyorum, yönetmen olmak istiyorum, muhabir olmak istiyorum, haberci olmak istiyorum, yapımcı olmak istiyorum, görsel yönetmen olmak istiyorum, radyocu olmak istiyorum, ses teknisyeni olmak istiyorum, istiyorum, istiyorum…
Samanyolu Fanları: Bir şey belirlemesi gerek kendine…
Kemal Gülen: Bir ya da birbirine paralel birkaç şey belirlemesi lazım. Onun üzerinde uzmanlaşması lazım. “Ne iş olsa yaparım” bir üniversite mezununda artık aranan vasıf değil. “Ben şu işleri yaparım.” Bunu diyen bir hukukçu da olsa bir tıpçı da olsa televizyona gelse, “Ben eğitim fakültesini bitirdim ama çok iyi yönetmenlik yapıyorum, şu işleri ben yaptım, çok iyi görsel yönetmenlik yaparım.” Ya da “Diksiyon kursuna gittim, çok iyi sunuculuğum var.” Ben onların daha fazla tercih edileceklerini düşünüyorum gelecekte. Ama bütün bunlara iletişim fakültesi vizyonu eklenince, oradaki hocaların hayat tecrübeleri eklenince tadından yenmez oluyor, diyerek ‘hayting’ yapıyorum.
Samanyolu Fanları: İnşallah bizler de ileride öyle oluruz.
Kemal Gülen: Daha lisedesiniz, şimdiden hedef belirlemişsiniz. Ümit ediyorum hedefinize doğru böyle sağlam adımlarla yürürsünüz. Ve gelecekte böyle vurduğunda içi tın tın eden küp gibi değil de su dolu, bal dolu arkadaşlar olarak milletin karşısına çıkarsınız.
Samanyolu Fanları: İnşallah. Ramazanda Murat Yeni Ağabey ile görüşmüştük. O da aynen sizin söylediğinizi söylemişti. “Radyo - Televizyon okuyun, kanallar açılıyor. Kendinize hedef belirleyin ona göre ilerleyin.” Demişti. Gerçekten çok haklı.
Kemal Gülen: Zaten şartlar da değişiyor. Mesela on sene önce televizyoncu diye bir tanımlamamız vardı. Şimdi televizyonculuğun dijital platforma yönelmesiyle ayrı bir alan açılmış oldu. Dünkü televizyoncular kendilerini yenileyememişlerse yarın televizyoncu olmaktan bile uzaklaşacaklar. Teknolojiyi iyi takip etmek gerekiyor.
Samanyolu Fanları: Son sorumuz olarak, SamanyoluFanları’nı takip ediyor musunuz, nasıl buluyorsunuz?
Kemal Gülen: Benimle ilgili çok şey yazılmıyor arada bakıyorum. Daha çok dizilerle ilgili çalışmalar var.
Samanyolu Fanları: Evet maalesef dizici.
Kemal Gülen: Yoo, estağfirullah. Maalesef olarak bakmıyorum.
Samanyolu Fanları: Tüm Samanyolu Yayın Grubu fanı olmak daha güzel inşallah.
Kemal Gülen: Evet, haberle ilgili doğal olarak giriyorum arkadaşlarımızla, haberlerimizle ilgili bir şeyler görebilir miyim diye. Samanyolu Yayın Grubu içersinde üç tane radyo var, ben de radyolar koordinatörlüğü yapıyorum şimdi. Samanyolu Fanları sadece televizyonun mu fanlarıdır, yoksa tüm unsurlarının fanları mıdır? Fanlığı hayranları anlamında algılamıyorum ben.
Samanyolu Fanları: Severleri diyelim.
Kemal Gülen: Severleri ve yol göstermek isteyenleri, yani teşvik edenleri, eksiği gösterenleri, yani dostları gibi algılıyorum. Hayranlık gözü bağlanmışlık demektir. Öyle bir fan sitesin bize bir faydası yok, o fanlara da bir faydası yoktur, ne faydası olabilir… Ama şunun faydası var; dost acı söyler, bazen tatlı getirir sizin getirdiğiniz gibi yeriz. Ertesi gün de orada bir yazı görürüm ya Kemal Ağabey, dün akşam taktığın kravatı beğenmedim ya gömlekle uymamıştı filan… Bu beni tenkit etme, beni eleştirme değildir yani. Sevdiğim, itimat ettiğim bir insandan geliyorsa, benim bir sonraki gün yanlış yapmama mâni olmak için gösterdiği gayrettir, ben öyle bakarım, takdir ederim. Fan meselesine ben öyle bakıyorum. Dolayısıyla orada haber merkeziyle de, sunucularımızla ilgili de, bay ve bayan sunucularımızla ilgili de bir kısım yorumlar, eleştiriler, beklentiler yazılsa…
Samanyolu Fanları: İlgili sayfamız var. Siz, Asım Yıldırım Ağabey… Yorumlar yapılmıştı.
Kemal Gülen: Ben bakmasını bilemedim sanırım.
Samanyolu Fanları: İlk önceleri biraz karışık geliyor, belki de ondan dolayıdır. İnşallah daha fazla önem göstereceğiz bu konularda.
Kemal Gülen: İnşallah sayısı artar. Bu dostluk köprüsüdür. Zaten geçen senelerde bir ziyaretimize gelmişlerdi sağ olsunlar. Yine bekleriz. Dizilerdeki arkadaşlarımız koordine ediyorlar. Mustafa Kartal Bey sağ olsun ilişkisini sıkı sürdürüyor. Yine aynı yolla televizyonumuzu ziyarete gelebilirler. Beraber söyleşiriz, sohbet ederiz. Takdirleri ya da eleştirileri alıp gelip burada kendimize yeniden çeki düzen verebiliriz. Böyle bir süreç… Ben http://www.samanyolufanlari.com takipçilerine, değerli arkadaşlarıma, hanımefendi, beyefendilere hürmetlerimi arz ediyorum. Önümüzde kurban bayramı var, kurban bayramlarını tebrik ediyorum. Ümit ediyorum, sağlık, afiyet, kalp ve iman selametiyle hayatlarını sürdürürler…
Samanyolu Fanları: İnşallah. Çok teşekkür ediyorum bu güzel sohbet için.
Kemal Gülen: Ben teşekkür ederim, baklavalardan daha güzel değildi. Baklavalar daha lezzetliydi.
Muhabirimiz beyazinci’ye teşekkür ederiz.
http://www.samanyolufanlari.com/index.php